Süpermen Olmak Lazım
Süpermen Olmak Lazım
“Beyaz Atlı Prens
Aranıyor!” yazımda kadınların bakış açısından bakmıştık.
Şimdi sıra geldi erkeklerin tarafından bakmaya.
![]() |
fotoğraf kaynağı: www.çiçeksepeti.com |
Mazhar Alanson'un
şarkısında da dediği gibi “Süpermen olmak lazım bazen.”.
Hatta bazen değil, sürekli olmaya çalışmak lazım(!)
Kadınlara öğretilen
kurtarıcısını bekleme hali bir tarafta, erkekler için de durum
oldukça can sıkıcı. İster “beyaz atlı prens” diyelim ister
“süpermen” erkeklerden beklenen de kurtarıcı olmak. Bu da
oldukça ağır bir yük haline gelebiliyor.
Herkesin yükünü
taşıyacak ve yıkılmayacak bir dağ olması bekleniyor erkekten
de. Maddi ve fiziksel güç bu yüzden önemseniyor erkekte. Çünkü
ne kadar güçlüyse o kadar destek olabilir çevresine, en başta
ailesine.
Bu kısım evrimsel
olarak da böyle; yani ilk insanlardan itibaren güçlü olması
beklenen erkek. Bunda tabii en başta doğuştan fiziksel olarak
kadından güçlü oluşu etkili. Peki, buraya kadar tamam.
Ne zaman çığrından
çıkıyor iş ve “Süpermen olmak lazım.” haline geliyor?
Erkek,
- Asla kafası karışmaması, hayatta yolunu kaybetmemesi beklenen
- Depresyona girmeyen hatta neredeyse hiç üzülme lüksü bile olmayan
- Kaygılanması, endişelenmesi, korkması hoş karşılanmayan, hemen “güçsüz/aciz” diye damgalanan
- Bir tek öfkelenmesi ve bunu istediği gibi göstermesi ona yakıştırılan/caiz görülen
bir
canlı toplumun gözünde.
Bu
beklentileri düşünürsek erkek dediğimiz bir canlı değil bir
robot olmalı. Üzülmeyen, kaygılanmayan, asla yıkılmayan, kafası
karışmayan insan olabilir mi? Olmaz da işte “oluyormuş gibi”
yapılabilir. Erkeklerin zorlandığı nokta da tam burası.
Sürekli
“-mış” gibi yapmaya zorlanmak. Kendini olduğu gibi kabul
etmek, sevmek bu beklentilerle çelişiyor ve adamlar arada sıkışıp
kalıyor. Hem kendi kaygını, üzüntünü fark edip, kabul ederek
hem toplumu memnun edemezsin çünkü.
Ee ne oluyor
sonuçta?
Tabii
ki süpermen olmaya kendini zorlamaktan yorulmuş, buna mecbur
kalmasına katkıda bulunan her şeye ve herkese öfkeli bir adamlar
çıkıyor ortaya.
Rahat olmak istiyorum.Kendim olmak istiyorum.Rahatça gülebilmek, ağlayabilmek, kaygılanabilmek istiyorum.Aptalca davranabilmek buna rağmen kabul görmek istiyorum.
diyorlar
içten içe ama...
Ama
işte bunları istemekten öteye geçmek, bunları yapabilmeye
cesaret etmek zor. Çevresini hayalkırıklığına uğratmayı göze
almadan kendini rahat bırakamıyor adam.
"Beyaz Atlı Prens" ya
da "Süpermen" kriterlerini oldukça karşıladığı düşünülen
adama ne oluyor?
Tebrikler! Tam da toplumun istediği gibi bir kurtarıcı oldunuz. Şimdi sizden beklenenlerden başlıcası bu özellikleri sürdürmeniz ve size “yakışmayacak” hiçbir harekette bulunmamanız. Yoksa zar zor kazandığınız etiketinizi alıveriririz elinizden.
Şimdi,
size onları kurtarmanızı isteyen kadınlar yaklaşacak. Şimdi
sizden beklenen bu kadınlardan birini seçip evlenmeniz. Ama size
hiç çekici gelmiyor ki bu durum?!
Ee, şimdi ne olacak?
Ya
kendinizi rahat bırakamadığınız, sürekli bir çevreyi memnun
etme çabasına gireceksiniz. Bu durumda sizden bahsettiğim
kriterleri korumaya ek olarak hep daha fazlası da beklenecek.
İkinci
seçenek de kendiniz olmaya cesaret edecek ve çevrenizi
şaşırtmaya/hayalkırıklığına uğratmaya cüret edeceksiniz.
Güzel yanı şu ki, siz kendiniz olmaya cesaret ettiğinizde önce
sizi garipseyen, suçlayan, eleştiren çevreniz zamanla size
özenmeye başlayacaktır.
İkinci
seçeneği seçmek kolay değil. Hele ilk başlarda çok zor. O
yüzden psikoterapi size en çok yardım edecek yoldur.
Elbette
“Erkek-adam terapiye gitmez!” de deniyor. Bu da erkeğe
yakıştırılmıyor ama zaten ikinci seçeneği seçiyorsanız size
yakıştırılmayan şeyleri yapmaya cesaret etmiyor musunuz?
Dolayısıyla ilk cesur adımınız terapiye gitmeye karar vermek ve
kendinizle tanışmak olabilir.
Ya
da birinci seçeneği seçip ömürboyu kendinizi zorlayabilirsiniz.
Seçim
sizin.
Sevgiyle,
Klinik Psikolog Mine Hasırcı
Kadınlar açısından bakmak için: Beyaz Atlı Prensler Aranıyor!